Toplaşın anlatıyorum. Nereden başladı bilmiyorum ama bu 8. Alaçatı ot festivali için istemsiz bir gitme isteği doğdu desem yeridir. Gerek sosyal medya olsun, gerekse de televizyonlarda, gazetelerde olsun 8. Alaçatı ot festivali gerçekten iyi bir reklam yaptı.
Aylar öncesine dayanıyor aslında bu olay. Bir gün ofiste otururken “Aaa Alaçatı ot festivali yaklaşmış.” dedim kendi kendime. Hemen arkadaşım Mustafa’ya dedim “Buna gitmemiz lazım.” diye. Zaten geçen seferinden içimde bi uhde vardı bi türlü gidememiştim. İşe yeni başladığımda ve mali konularda biraz sıkıntılı olduğumdan dolayı pek bir imkanım yoktu. Ama bu sefer kaçırmamam gerektiğini içten içe kendimi modlamış durumunda kaldım. Hemen aradım Mustafa’yı dedim böyle böyle ne yapalım diye. Oda sağ olsun dünden razı gezmeye ”E o zaman gidelim.” Malum arabayı da yeni almışım uzun yol yapmak gerekli. Daha aylar evvelsinden rotayı Alaçatı ot festivaline çevirdik. Bir hesap yaptık ister istemez biraz yüksek çıktı meblağlar. + 2 Kişi daha bulalım madem hep beraber eğlene eğlene gideriz dedik. Arayışlara başladık. Başladık başlamasına da o kadar çok insan söyledi ki ister istemez benim haricimde Mustafa’nın da kafasına uygun birisi olması lazımdı. Sonra Bursa merkezde oturan bir arkadaşım aklıma geldi Recep. Hayatımda gördüğüm en uyumlu insan diyebilirim kanımca. Aradım. Dedim festivale gideceğiz diye ne derse beğenirsiniz “Tamam beni de yazın.” diye. Sonuna kadar güvenebilirim ona. Hatta önümüzdeki günlerde bi hafta sonu ufak bir Roma seyahati planlıyoruz. (3-7 Haziran 2017) Her şey hazır geri sayım yapıyoruz. O başka bi konu açıkçası. Dönelim festivale. Zaman daraldıkça heyecan bi denli artmaya başladı. E o kadar yolu sadece Alaçatı olacak değildi elbette kendimizce bir rota çizdir. Konaklamamız Kuşadası’nda olacak şekilde planladık kendimizi. Selçuk, Şirince, Efes, Meryem Ana, Kuşadası, Çeşme, Alaçatı yapalım dedik. Herkesin de içine sindi plan. Bu arada hala 4. yok. Ki bulamadık ta. Kısmet! Olsun 3 kişi rahat bi yolculuk yaptık sonuçta.
Birkaç gün evvelinden planımızı check yapmak için toplandık herhangi bir sorun yoktu. Cumartesi sabaha karşı 4 gibi yola çıkacaktık. Plan proje hazırlandı artık devreye almanın zamanı gelmişti. O gün geldi çattı. Mustafa cuma günü 12 saat çalışıp cumartesi çalışmayacağı için onun uykuya ihtiyacı vardı. Her neyse. O gece uyanır uyanmaz Mustafa ve Recep’i aradım. Her şey yolunda başladık yolculuğa. Bursa’dan 120 km kadar uzaklaşmıştık ki olanlar oldu. Recep cüzdanını unutmuş. Bu ohal döneminde kimlik evde unutulur mu? Tabi ki de olacak iş değildi. Hadi hooop geriye döndük. Bir saatimizi aldı ama olsun. Vardır bi hayır dedik ve tekrar Şirince’nin yolunu tuttuk. Kahvaltı tabi ki de Şirince de olacak. Turladık gezdik eğlendik otele geldik. Sabah ilk hedef Çeşme sonrasına da Alaçatı. Sabah Kuşadası deniz manzaralı bi yerde kahvaltımızı denizin keyfini çıkarta çıkarta yaptıktan sonra vurduk yollara kendimizi. Çeşmeye vardık sonucunda. Her ne kadar zamanımızı Alaçatı’ya ayırmamız gerektiğini benimse sekte Çeşme’yi es geçemezdik. Ufak bir Çeşme turu attıktan sonra Son hedef Alaçatı’dayız.
8. ALAÇATI OT FESTİVALİ
Geldik gelmesine de bu ne kalabalık arkadaş. Resmen Bütün Türkiye’nin haberi olmuş gibi. Daha yoğunluk Alaçatı’nın dışından başlıyor. Otoban girişinde Alaçatı gişelerinin olduğu nokta bir kalabalık ki anlatamam sizlere. Zor bela bir park yeri bulduk. Bulduk bulmasına da otopark için 20 lira ödemek kötü oldu biraz. Adamlarda kendi çapında haklılar. Ağzına kadar turist dolu şehir. İster park et ister park etme illa orayı doldurur birileri. Park ettik “Hadi merkeze doğru gidelim.” der gibilerinden bi bakış hoop herkes rotayı buldu. İlerledikçe kalabalıklaştı insanlar. Tam meydana geldiğimizdeki kalabalığı sizlere anlatamam bile. Bir şekilde yol bulup o Alaçatı’nın Arnavut kaldırımlı dar sokaklarına atalım dedik ama nafile. Ben bu yaşıma kadar insan trafiğinin kilit olup yürünemeyecek hale geldiğini Alaçatı’da gördüm. “Ne bu ya içimizi baydın” Dediğinizi duydum tamam birazda iyi yönlerini anlatayım sizlere. Arnavut kaldırımlı sokaklara dalmadan evvel tarihi yel değirmenlerinin oraya bir halk pazarı kurmuşlar. İnanılmaz lezzetli kurabiyeler, envayi çeşit ot yemekleri, sarmalar, börekler, zeytinyağlı mezeler havada uçuşuyor resmen. Saymakla bitmez. Ne bilim efendim enginar oturtmasından tutun lavantalı kurabiyesinden yaprak suşiye kadar her bir şey var. Var olmasına da fiyatları da biraz aşağıya çekseler fena olmazdı. Limonatanın bardağına 5 lira yazılmasa daha fazla satış olacağı kanısındayım. Her yer ot, yer yer yeşillik. Benim için biçilmiş bir yer adeta. Et yemeklerinden çok ot yemeklerine düşkün olduğumdan bayıldım bu tezgahlara. Alaçatı’nın iç kesimlerine ilerledikçe farklılaştı ortalık. Farklı olması ot satan teyzeler seyrekleşti diyelim ona. Çünkü şehrin her köşesinde bi parça ot satan birini görmeniz mümkün. Sağınız, solunuz, önünüz, arkanız açıkçası her yer. Ot denilince bu festival gelmeli akla gerçekten. Bir fotoğraf çekelim dedik bir arkadaş “Hop tezgahı değil bizi çekin” dedi. Bende yapıştırıverdim deklanşörü. Son pozumu da çekmiş oldum
Festival genel anlamda eğlenceli ve lezzetli geçti benim açımdan. Alaçatı’nın o meşhur sakızlı kurabiyesini de aldıktan sonra bizim için şehirden ayrılma vakti gelmişti. Yol uzun ve yorucu olacağından erken çıkmak bizim için avantaj olacaktı. Bakarsınız başka bir ot festivalinde bu sefer denk geliriz.
FESTİVAL HAKKINDA
Artıları:
- Ambiyans olarak farklık güzeldi. Farklı insanlar ile beraber farklı bi kültürde beraberdik.
- İnanılmaz çeşitlilik vardı. Neredeyse aradığınız bütün ot yemekleri ve ot ile alakalı her şey bir şekilde karşınıza çıkıyordu.
- Alaçatı’nın büyüsü beni her zaman etkilemiştir. Ki bu büyü festivalle beraber karışınca müthiş bi ortam olmuş.
Eksileri:
- Felaket şekilde kalabalıktı. Benim açımdan bu kadar kalabalığa gelemem uzun süre.
- Festival dolayısı ile şehir genel olarak fiyatları biraz yukarı çekmişti