Günah şehri Amsterdam. Bu şehir hakkında ne duyduysanız iki katı doğrudur. Nasıl Amerika’nın Vegas’ı varda Avrupa’nın da Amsterdam’ı var. Gündüzün neşesi gecenin ışıklarına karıştığı zaman başkalaşım geçiren bir şehir.
Zamanında bir balıkçı köyü olarak kurulmuş Amsterdam ismini de kurulduğu nehirden almaktadır. Amstel nehrinin kıyısında Dam olarak isimlendirilmiş. Dam kelime anlamında su bendi olarak bilinmektedir. Avrupa’nın belki de dünyanın en çok su baskını olan ülkelerden biri olan Hollanda bu konuda son derece başarılı olmakla beraber, nehir kontrolünde de zamanla uzmanlaşmıştır. Genelde su seviyesinin altında olduğundan dolayı su üzerinde birçok ev kurulup burada yaşamaya başlamışlar. Her ne kadar size ücretsiz gibi gelse de günümüzde bile bu su üzerinde yüzen evlere rastlamak, hatta bir tekne turuna çıkarsanız bunların olduğu mahallelere bile girmek olasıdır. Eskiden olduğunun aksine bu yüzen evler son derece modern mimari ile döşenmiş olup, elektrik, su, doğalgaz hatta ve hatta kanalizasyon sistemi bile getirilmiştir. Normal bir evdeki bütün konforlar burada yer almaktadır. Detaylarına daha başka bir yazıda devam edebiliriz.
AMSTERDAM’DA KONAKLAMA
Turistlerin mutlaka görmesi gerekilenler listesinde olan bu şehir son derece misafirperver olmasının yanı sıra neredeyse her sokakta bir hostel, otel bulunması ile de meşhurdur. Dışarıda bile kalsanız “Arkadaş ne yapıyorsun burada?” diyeniniz olmaz. Ama hava durumu ve yankesicilere de dikkat etmeniz gerekmektedir. Dikkat etmeniz gerek tek şey dönemsel olarak hangi mevsimde gittiğiniz olacaktır. Ben ziyaretimi yıl başında yaptığımdan dolayı şehrin konaklama fiyatları baya uçuktu. 3 Gecelik konaklamaya 520TL (2016 Yılı) verdiğim sırf bu yüzden. Ama farklı dönemlerde önemli günler haricinde ziyarette bulunacaksanız son derece ucuz konaklama yapmanız mümkün olacaktır. Ben tercihimi International Budget Hostel City Center yana kullandım. Son derece iyi bir konaklama olanağı tanıdılar bana. Şehir merkezinden biraz uzak olması benim avantajıma geldi. Her seferinde farklı bir sokaktan geri dönüş yaparken Amsterdam’ın bin bir farklı yönünü keşfetmiş oldum.
AMSTERDAM’DA NE YENİR?
Öyle her şehirde olduğu gibi burada da fast food yemeyi bir kenara bırakın derim. Köşe başı restoranlarını keşfetmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Özellikle hostelde kalıyorsanız ve kahvaltı probleminiz varsa bir müddetten sonra pastanelerden sıkılmaya başlayabilirsiniz. Bende kahvaltıdan başlayarak neler yapabileceğinize dair ip uçları vereceğim sizlere. Kahvaltı benim için en önemli öğünlerden. Akşamdan kaybettiğim enerjimi bu öğünde toparlıyorum. İtalya gibi olmasa da bu şehir içinde kahve kruvasan önemli hale gelmiş. Ama benim gibi kruvasanla doymuyorsanız yapacağınız tek şey kahvaltı mekanları bulmanız olacaktır. Kahvaltı mekanlarının en iyilerine ise çiçek pazarının kısmında kanal kenarındaki minik dükkanlarda bulduğumu söyleyebilirim.
Öğlen yemeklerini eğer ki bütçeniz uygunsa yöresel lezzetleri denemenizi öneririm. En iyi restoranlar ise merkez tren istasyonunun etrafında ve Damrak civarında konuşlanmıştır. Dünya mutfağından her lezzeti bulabilirsiniz.
Sokak yemekleri hakkında aslında çok yazılması gereken şey var. Başta o meşhur külahta patatesler var. Küçük boy beni kesti diyebilirim. Hayvan gibi görgüsüzce büyük boy almayın derim. Son derece doyurucu bir öğün oluyor. En Meşhurları Manneken Pis Damrak’ta ki Starbuck’u geçin hemen göreceksiniz zaten kapının önündeki kuyruğu. Birde tatlı olayı var tabi ki de. Dolaşırken burnunuza bir hafif tarçın vanilya kokusu gelebilir. Tam ismini bilmesem de bizim Halka tatlılarını uzun uzun yapıp kızgın yağda pişiriyorlar. Külaha koyup üzerine bol nutella ve şeker döküp veriyorlar. Tatminkar oluyor. Denemenizde fayda var. Bide şu Poffertjes dedikleri minik krepler var. Kahvaltıda yuvarlayabilirsiniz. Hafif atıştırmalık severseniz Bitterballen dedikleri patates püresi ve ek karışımı olan küçük köfteleri var. Bunu mutlaka deneyin derim. Buralara kadar geldik ne yapalım dayanamayıp Bi meyan kökü şekeri aldım son derece de hoşuma gitti.
Haricen birde ekonomi yapmak isteyenler var tabi. Bunları da düşünerekten ufak bir araştırma sonucunda Amsterdam’ın BİM’ini buldum. Albert Heijn. Neredeyse her köşe başında bulunuyor son derece uygun. Hazır yemekler bile olabiliyor. Ekonomi yapıp daha çok gezmek isteyenlerin yegane mekanı olacağından eminim.
YAPMADAN DÖNMEYİN!
- Kanal turuna mutlaka katılın. Çok ilginç anılar elde edeceğinizden eminim. Kanal turuna çıkarken mutlaka Türkçe dil desteği olan bi tekne seçin.
- Heinenken Experience’e katılın. Her ne kadar ben bira sevmem deseniz bile bu deneyimi yaşamanız gerekiyor. Kapının önünde uzun bir sıra oluyor. Erken gitmekte fayda var. Çatı katı mükemmel bir Amsterdam manzarası sunduğunu hatırlatayım.
- Kendinize zaman ayırın. Güzel köşe başı kahvecisinde bi sandalye kapın ve keyfinizi çıkartın.
- Şehre zaman ayırın. Hızlı bir şekilde dolaşmanın yanı sıra şehre dolu dolu gezmek için 4 gün ayırın.
- Alışveriş Yapın. Tahta ayakkabı ve lale soğanı almayı unutmayın kendinize.
- Peynircileri dolaşın. Peynir almak istemiyorsanız peynircileri dolaşın en azından oradaki tadımlıkların tadına bakma şansınız olur. Bedavadan bol bol peynir yemiş olursunuz.