Gezgin dostlar herkese merhabalar. Bursa’nın çok yeri biliniyor ama diğer popüler yerlere nazaran en enteresan yerlerinden biri, dünya üzerinde ki dört çarşılı köprüsünden bir tanesi olan Irgandı köprüsünü öğrenmeye ne dersiniz?
TARİHİ
16 m. açıklığında ve 11 m genişliğinde bir kemer hâlinde, vadinin iki yakasını birbirine kuzey batı – güney doğu istikametinde bağlayan bu taş köprü, yapılış devrinden itibaren içinde bulunduğumuz yüzyılın başlarına kadar, orijinal mimarisi ile yerli ve yabancı seyyahların ilgisini çekmiş; bilhassa çevresiyle teşkil ettiği pitoresk manzara, birçok ressamın eserine konu olmuştur.
Yazılı belgelere göre 1442 yılında Irgand’lı Ali’nin oğlu Hâce Muslihuddin tarafından yaptırıldığı anlaşılan bu köprü, sonradan Irgandı Köprüsü adıyla şöhret bulmuş; hatta halk arasında esere bu ismin verilmesiyle ilgili bir de efsane uydurulmuştur. Buna birazdan değineceğiz. Ama öncesinde biraz tarihinden bahsetmek istiyorum.
1836 yılında Bursa’yı gören Julia Pardoe da, üstündeki dükkânlarda ipekli dokumacıları bulunan bu köprüyü Roma devri eseri zannetmiştir. Pardoe bu köprüyü, dağdan inerek hızla ovaya dökülen bir derenin üstünden geçen bir sokağa benzetir ve süratle harab olmaya yüz tuttuğunu yazar. Kendi çizgisi ile eserine derç ettiği ve Irgandı Köprüsünün Setbaşı tarafından görünüşünü veren skeç, bugün bizim için önemli bir belge değerindedir.
Hüseyin Ayvansarayî, Mecmûa-i Tevârîh’te Irgandı Köprüsü’nün bânisiyle inşa tarihine dair üç beyit kaydetmiştir. 1492 yılını veren bu manzumenin nereden alındığı belirtilmemiştir. Dediğimiz gibi köprünün Hâce Muslihuddin tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Bu dönemde “tüccar” karşılığı olarak kullanılan “hâce” kelimesinden hareketle de köprüyü Bursa’nın varlıklı bir tüccarının inşa ettirdiğini söylemek mümkündür.
Dünya üzerinde yer alan Arastalı dört köprüden bir tanesidir. İnşa edildiği ilk dönemlerde 31 dükkan, 1 mescid ve 2 deposunun bulunduğu kaynaklarda yazılıdır. Yıldırım ilçesini Osmangazi ilçesine bağlayan köprülerden en önemlisidir. Halen, geleneksel Türk el sanatları merkezi olarak hizmet vermektedir.
KÖPRÜNÜN EFSANESİ
Sizlere bir efsanesinin olduğundan söz etmiştim. Bi bakalım neymiş bu efsane.
Dediğim gibi dünya üzerinde bunun gibi bulunan sadece dört adet köprü vardır. Bunlardan bir tanesi Bulgaristan Lofça kentinde bulunan Osma Köprüsü. İkincisi Venedik’te bulunan Rialto Köprüsü. Venedik’i ziyaret edecek olursanız eğer, bilindiği üzere Venedik su şehridir. Venedik üzerinde birçok köprü vardır ve 4 tanesi çok önemlidir. Bunların en meşhuru dediğim gibi 1200’lü yıllardan kalma olan Rialto köprüsüdür. Üçüncüsü Floransa’da bulunan Vecchio Köprüsü. Eğer ki Floransa’yı ziyaret edecek olursanız eskiye uygun olarak eskiden gelme geleneği koruyup halen daha kuyumculuk işletmeciliği yapan dükkanların yer aldığını görebilirsiniz. Ve son olarak bunlardan ülkemizde bulunan Bursa Irgandı Köprüsü’dür. Bu köprü ise hallaçları ile meşhur bir köprüdür. Osmanlı döneminde girişleri kapatılarak iki mahalle arasındaki geçişi kontrol etmek içinde kullanılırdı.
TÜRKİYE’DE Kİ TEK ARASTALI KÖPRÜ
Bu arada şunu belirtmek isterim ki Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan tek arastalı köprüdür. Şimdi hemen “Arasta?” diyenleriniz çıkacaktır Osmanlı İmparatorluğunda çarşı – pazar kültüründe 1 insanların konakladığı kervansaray vardır, 2 çok değerli ve pahalı eşyaların satıldığı bedesten vardır, 3 ise arastadır. Arastalar genellikle uzun parça şeklindedir. Belirli bir mesleğin erbapları orada konuşlanır. Görmüş olduğunuz köprünün üstü bir arastadır. 1440’lı yıllarda. Fatih Sultan Mehmed’in babası ve Çelebi Mehmed’in oğlu 2. Murat döneminde Irgandı Ali’nin oğlu Hâce Muslihiddin tarafından inşa edilmiştir. Hayırsever Hâce’miz eli bol ve cömert bir insanmış ve görmüş olduğunuz bu kesme taştan köprüyü yaptırmış. Yine üzerine de kesme taştan arastayı yaptırmıştır. Şu anda gördüğünüz gibi altı taş üstü sıva olarak gözükse de zamanında her yeri tamamen kesme taştan yapılmıştır. Köprü içerisine gezmeye başlamadan evvel belirtmek isterim ilk yapıldığı zaman, şu anki olduğu gibi üstü açık değil kapalı olarak inşa edilmiştir.
ZAMANA KARŞI İNADINA AYAKTA
Peki sonralarında köprüye ne olmuş? Zaman içerisinde Bursa’nın başına gelen depremlerden dolayı ki bunların en büyüğü olan 1854 yılındaki 7,5 şiddetindeki büyük Bursa depremidir. Bu deprem sırasında bu köprüde önemli ölçüde büyük hasar görmüştür. Yangınlar, sıkıntılar savaşlar derken köprünün başından çokça olay geçmiştir ve bu köprünün şeklini defalarca kez değiştirmiştir. Köprü dediğim gibi 1854’te ki depremde büyük hasar aldı. Neredeyse yok olma noktasına kadar gelmiştir. Depremden sonra bu köprüyü taş dükkanların yerine ahşap dükkanlar yapılmıştır.
Sonraki yıllarda bir büyük sıkıntı daha geçirmiştir. 1922 yılında Yunanlılar Bursa’mızı işgal ediyorlar. 2 yıl, 2 ay, 2 hafta, 2 gün işgal altında kalıyor. İşgalden sonra Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan ordusu Bursa’dan çekilirken Yunanlılar tarafından bu köprüyü bombalıyorlar. Ve maalesef ki köprü tamamen yıkılıyor.
Sonra zaman akıyor tabi. 1940 yıllarında köprünün alt aksağımı yeniden yapılıyor. Tabi birazda betonarme karıştırılarak. 2004 yılına kadar köprünün üst kısmı yok sadece betonarme taş kısmı vardı.
Sonrasında ise yetkililerimiz bu tarihi ve eşi benzeri olmayan köprüyü yeniden ayağa kaldırma arzusu ile çalışmalara başladılar. 1855 yılı öncesi haliyle, köprü gördüğünüz gibi tüm ihtişamı ile ayakta durmaktadır.
GUREBAHANE-İ LAKLAKAN
Köprünün hemen yakınında bir yerden bahsetmek istiyorum sizlere. Yahya Kemal eserlerinden bir tanesinde Bursa’yı anlatırken övülesi 2 tuhaf detaydan bahsetmektedir. 1 kedi hastanesinden, Osmanlı döneminde Bursa’da kedi hastanesi varmış. Tam teşekküllü olan bu hastane yaralı, hasta, sıkıntılı kediler buraya getirilip tedavi edilir, hatta sokakta olan kediler alınıp burada barındırılır ve bakılırmış. Bir de Yahya Kemal “Gurebahane-i Laklakan’ı vardı Bursa’nın” olarak belirtmektedir. “Hasta, yaralı, bitkin leylekler burada muhafaza edilirdi” diyor. Peki bu leylekler neredeydi diye sorulduğunda Irgandı köprüsü civarındaydı olarak belirtmektedir. Zamanla bu Gurebahane-i Laklakan kayboluyor. Yetkililer yine büyük emekler karşılığında arayıp taradılar yine de tam nokta yeri bilinemese de bu görmüş olduğunuz eski Osmanlı yapısını Gurebahane-i Laklakan ismini vererek bu eski hastaneyi anmamıza vesile olmuşlardır. Düşünün yani Osmanlı toplumunda mazlum duruma düşmüş değil insan, hayvanlara ne kadar merhamet ettiğimizi tüm dünyaya ilan etmeye çalışmışlardır.
Hüseyin Ayvansarayî’nin 1765 tarih 2. Mecmua-i Tevarih’inde de bahsettiği gibi;
Irgandi köprüsünü sizlerle beraber gezdik, öğrendik. Sonraki rotalarda görüşmek üzere. Hoşça kalın.